Arkadaşlığın Türevi


                                                        

Beni dinleyecek değil de anlayacak birine ihtiyacım var sanırım, ondan bu susmalarım .Köşeme geçip beklemelerim. Ringin içi bok püsür. Bazen bilinmezlik denizinde şişeye konulmuş bir gemi gibi hissediyorum. Ne yüzebiliyorum ne batıyorum. Şişenin nereye gideceği tam bir muamma. Beni bir şişeye tıkıp gördüğü ilk suya atansa ne halde hiç bir fikrim yok. Denizler okyanuslar aşsam da bir şişenin mantarını açmaya yetmiyor gücüm. Yine yağmurlu bir akşamda yanan mumlar sayesinde anlıyorum herkesin tek başına şişelere tıkıldığını. Herkesi şişelere tıkan ,hayatını bir mantarla kapatan birilerinin olduğunu. Büyük bir koleksiyoncunun farklı parçaları gibiyiz. Aynı ama farklı parçalar..

Onlarca insanın binlerce maskeye sahip olduğunu ,çöpte biriken suratlardan öğrendiğimden beri karanlıkta oturuyorum geceleri. Sonra bir telefon çalıyor , telefonun çalması bile yüz kaslarımı çalıştırmaya yetiyor , hafif bir tebessümle açıyorum telefonu. Sanki yıllar önce kapatılmış bir şarabın açılınca gelen ilk kokusu gibi keskin bir ses halimi hatırımı soruyor sonrası uzun bir muhabbete gebe biliyorum. Neler yaptığından bahsediyor, yeni öğrendiği müzik aletinden ,okuduğu kitaplardan ,izlediği filmlerden dizilerden , mutlaka izlemem okumam dinlemem gerekenleri bir konu başlığında toplayıp listeliyor, mahallede salçalı ekmek yiyen çocuğa özendiğim gibi özeniyorum yaptıklarına ve  ardından özenle bana bırakıyor sözü, bende anlatıyorum yaptıklarımı izlediklerimi okuduklarımı. Sonrası yad edilmeden olmayan , geçmiş…Paylaşılan anılar, o anılardaki diğer insanlar anılmadan, şimdiki halleri sorulmadan geçilmiyor. Bir yerlerden takipleştiğim eski arkadaşlıklar eski kelimesinin içini dolduran cümlelerle bahsediliyor. Kimisinden ise şuan olduğu gibi, ansızın gelen bir aramayla hal hatır sorma kimisiyle ise “baba boşsan çıkalım mı akşam?” cümlesi raftaki tozlanmış dostlukların tozunu alıyor. Sıra ince işlere geliyor onunda benim gibi ilişkilerden yüzü gülmediği için kolay makara yapıyoruz. Bazen aforizmik takılıyor birisi hemen uyum sağlanıyor. Sıkıntılı konular sona bırakılıyor ki konuşmanın tadı başta bozulup canlar sıkılmasın. Bilinir ki birinin sıkıntısı varsa anlattığı kişi o sorunu daha çok kendine dert eder. Zaten anlatmaya bile gerek yoktur aslında  ,bahçesinin halinden baharın nasıl geçtiğini anlarız. En son ev ahalisine de selam durulduktan sonra kapanıyor telefon. Surattaki gülümseme baki, içteki ferahlama mütemadiyen devam ediyor. Bir gemicinin elini atıp şişeyi denizden kurtarması gibi bir his bu. Kaybolmuş yolcuya yol gösteren hancı gibi. Her çuvalladığında daha iyisini yapabileceğine seni motive eden annen gibi ,nasıl yapman gerektiğini anlatan baban gibi...

Ne zaman tutunacak bir dal arasam ne zaman düşsem birileri hisseder yardımıma koşar. Kendim kalkmayı bilsem de kendim toparlanmayı öğrenemedim yıllardır. İnsan hiçbir zaman kendi kendine yetemez belki de bundandır toparlanamam. Zaten insan bunun için biriktirir. Arkadaşlık, dostluk biriken şeylerdir. Sanırım dostluk arkadaşlığın türevi gibi. Günlük değil ömürlüktür, zorunludur. Yapılan bir yatırım değil hayatın yaptırımdır aslında. Meziyet seçmektedir. Şansın bir kumar oynar kazanan her zaman zamandır…



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Işıkları En Son Çıkan Kapatsın

23

İceberg