Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dünya Dönmediği Zaman Gel

Resim
Yürekler vakur , seven adamlar hep mi inşaatlarda mahsur. Dalgalar düşer , tuğlalar kıyıya vurur. 35'lik rakının içinde tek dubleyim bu gece. Acılara sek , dertlere yekpare . Gecem bir timsahın güneşlenmesi gibi pusuda. Kanlı bıçaklardan arda kalan 22 yerden delinmiş bir hayat. Ayın parlak yüzü kovalardı hep dünü. Yaprağın kaybettiği rengiydi düşerken toprağa . Mutluluk görmek için neden gözler hep arşta. İstikbal gökte, umutlar ufukta. Yelkenler alabora, saatler fora. Çöktü yelkovan , akrep ateşe hapsoldu . Vazolar top oynayan çocuklu evlerde tuzla buz. Kalp tutmam var bu gece. Bardaklara hapsettim sevdiğim kadını. Yokluğunla azat oldu kadehlerin boşluğu. Soyut hayellerime somutluk ol. Gel! Harbim sensizlik . Kırmızı köşedeki sessizlik . Kroşesi hissizlik. Nefessiz kalbim . yerlerde gözlerim , dizlerim. Hakemim zaman .Bitmek bilmeyen bir para sayma makinesi gibi saymakta dertleri . Finansmanı gelecek. -Saki doldur gözyaşlarımı ! Bekçim oldu anılar. Hatıraları temizlemek namü

Sessiz Feryat

Resim
İnsanların bu kadar mutlu olması çok kıskandırıyor beni . Maske takıp çıkanlara , mutsuz yüzlerini makyajla kapayanlara ise saygım büyük. Mutluluğu yazı turada kaybetmiş olamam değil mi? Olduğumdan farklı biri gibi davranamıyorum , güçlü görünmek için şişiremiyorum ciğerlerimi. Kertenkele gibi kuyruğumu yolda bırakmışlığım oluyor daha çok , korkularım üzüntülerim beni uyumaya itiyor . Uykuda buluyorum aradığım sakinliği mutluluğu. Kulağımdaki müziğe kendimi kaptırmışken dışarıdan gelen sesleri önemsemeden duramıyorum . Birinin bana seslendiği hissi sadece kulaklık takılıyken geliyor bana.Dışarıyı duymamak için boş kulaklığı çokça kulağıma taktığımda oldu. En sevdiğimiz eylemler bizi tanımlamakta yardımcı olur mu acaba .  Spor yapmak , yemek yemek, müzik dinlemek, uyumak.. Klavyemin bozulan w tuşu mesela sinirlenip yatağıma geçtim sırf uyumak için . Savaşacak gücüm yok sanırım kimseyle hiçbir şeyle . Ama inatla hala yeni birilerini tanımak istiyorum. Arkadaşlarım dostlarım iyiler ,

Yazabildiğim Günlere

Resim
Yazamıyorum.. Elleri yavaşlamış hokkabaz gibiyim . Şapka yine boş.Elime yüzüme bulaştırmaktan başka yaptığım bir şey yok. Kafamın bir çok yere yetip bölünmesi gerektiğinden ,yazamadığım seçeneği sadece bir bahane geliyor bana.İnsan kayıpları ve bir çok duygu bana yazmak için konu ve duygu vermesi gerekirken , parmaklarım yerine beynim uyuşuyor tutamıyorum düşünceleri . Kafesinde kalmış kuş gibi kanatlarımı açıyorum ama uçmak için bir yer bulamıyorum ,gözüme kestirdiğim her yer bana uzak. Muhabbet kuşlarına konulan basit isimlerin aksine farklı sonları olsun istiyoruz , ölümü yok sayarcasına yaşıyoruz. Oysa ölüm kıştan daha yakın, ölüm bahardan da yakın , ölüm bulunduğun anla yarışıyor. İç kararmasına götüren bu konuyu kesiyorum. Bu yazının yönetmeni ben değil miyim? Kestik! Yarın doğum günümün 22.tekrarı , 22 yıldır artan mumlarla takvim yapraklarını daha iyi anladığım gün. Bu günü kutlamak için doğdum . Beni kurtarıcak şeyin kendimden başkasının olmadığını öğrendiğimden beri ,iyi ki

His

Resim
Can sıkkınlığı. Bir şey istemek ama ne istediğini bilmemek sanırım dünyanın en kötü duygusu bu . Evet evet kesinlikle bu . Akrebin yelkovanla yarışını defalarca izlemek, milli sporumuz iş makinası izlemek gibi alışkanlık oldu. Karşı konulamayan bi his. Yazmak istediklerim hislerime dokunmuyor . Yazamıyorum , beynim yalnızlık örümceklenmesinde . Sanırım bu konuya çok takıyorum. İnsanlar kendi kendilerine mutlu olmayı öğrendiklerinde ilk evreyi tamamlıyorlar ama sonrası çekirdeği bırakamamak gibi . Karın ağrısı gibi ansızın gelmiyor ya da yosun kaplı bi taştan ayağının kayması gibi aniden değil yavaş yavaş, acıta acıta... Sigara gibi uzun vaadeli zehirliyor . Her taksidi daha çok zorluyor bütçeni. Dayanılmaz bir hal alıyor yalnızlık , zehirlendiğini anlarsın da ağzını tişörtünle kapatmaya çalışırsın ya hani ama nefes almaya devam etmek zorundasındır onun gibi bi his bu. Sonra dünyanı terse çevirebilecek güçte biriyle tanışıyorsun , seni tek cümlesiyle baş aşağı yapabilen biri , nabzını v

Bedel

Resim
Haruki Murakami - Karanlıktan Sonra kitabından bir hikaye paylaşmak istiyorum sizlerle "Denize düşen üç kardeşin bir Hawaii adasına sürüklendiği bir hikâye okumuştum. Bir söylence aslında, eski zamanlardan. Çocuktum okuduğumda, detayları tam olarak hatırlayamasam da şöyle bir şeydi: Üç erkek kardeş tekneyle balığa çıkıyor, fırtınaya yakalanıp sürükleniyorlar, tekneleri batınca uzun bir süre denizde yüzüp sonunda ıssız bir sahile varıyorlar. Burası çok güzel bir ada, hindistancevizi ağaçlarının, bolca meyvenin yetiştiği, ortasında yüksek bir dağın olduğu bir yer. O gece, Tanrı üçünün de rüyasına girip şöyle diyor: Sahilin az ilerisinde, üç iri, yuvarlak kaya parçası bulacaksınız. O üç kaya parçasını istediğiniz yere kadar yuvarlayarak götürün. Artık kayayı daha fazla itemediğiniz yer, her birinizin yaşaması gereken yer olacak. Ne kadar yükseğe çıkarsanız dünyayı da o kadar fazla görebileceksiniz. Ne kadar gideceğiniz size kalmış.” "Tanrı'nın dediği gibi, üç kardeş sahil

Elveda

Resim
Kaybetmek .. Belki savaşa olan sevdamın inceden bana ders verme çabası olarak dönüş yapıyor bana. Kaybetmeyi kim bu kadar önemser dersin. Hep kazananlar ve hep kaybedenler.. Kazanmak ve kaybetmek rutin olaylardır, birbirini peşi sıra takip eden gün ve gece gibi ancak iş sadece kaybetmeye döndüyse -ki bende böyle- , sorun ne ? nereye baypas yapılmalı düşünmeden edemiyorum. Aynı hatayı yapmak aptallıktır demişti düşünür.Oysa aynı hatayı da yapmıyorum. Eğer sevmek hata değilse.. Birine inanmak , inandığın ölçüde içinde yaşatmak , sevdiğin kadar olmasa da sevilebileceğini düşünmek..İleri boyuta taşımak mümkün olsada ben ilk hamlemde mat oluyorum. Piyonlarım vezire dönüşür mü diye düşünemeden taşlar toplanıyor kutusuna konuyor.Her kaybetme bir kazanma biriktirir mi bunu da bilmiyorum. Her son bir başlangıçtır doğru ama her başlangıç bir sona hazırlıktır. Artık yeni bir şeylere başlama hevesim kalmıyor. Bir meyve olgunlaştıkça çürür.Doğa bize zirvenin çöküşe ne kadar yakın olduğunu mu söylüy

Zaman Düşer Ellerimden

Bir kum saatindeki taneler gibiyiz hepimiz. Sıranın bize geleceğini ummuyoruz hiç. Ansızın bir boşluğa düşüyoruz zamanın elimden. Aynı kum saatinde dönüp duruyoruz en nihayetinde. Taneler arasında fark yok. Hepsi aynı görevde ve ayn yolda. Peşisıra gidiyoruz bu hayattan ancak özünde farklı notalardan oluşan bir şarkı. Solistleri ise belli değil. Hayatın bir şarkı olsa kimin seslendirmesini isterdin? Sezen, Müslüm Baba yada Teoman.. Sanırım içeriğe göre değişir cevabın ama ben kendim söylemek isterdim. Sesimin güzelliğinden değil , kendi hikayemi en çok ben hissederek söyleyeceğimden. Bu sadece şarkı değil filmde olsa ben oynar ben yönetirdim. Kendimi benden başka kim oynayabilir ki. Ve sen okur hayat senin şarkın , filmin,  kitabın başkasının müdahalelerine izin verme. Figüran olmayan insanlara yönetmenlik koltuğunu layık görme. Zamanın gelipte ,kum saatinden düşene dek yapabildiğin her şeyi yap. 40 yaşına geldiğinde içinde ukte kalan eylemler olması seni yer bitirir. Anı yaşamak değil

Aritmi

Resim
Kimseye söylemek istemediğin şarkılar vardır, sadece sen bilmek istersin. O limanda sadece sen ol istersin. Üzüldüğünde, sevindiğinde kimsenin bilmediği, gidebileceğin ve gittiğinde yalnız kalabileceğin bir yer istersin. Mısralar arasında tutunur ve bir kafiyeye sırtını dayarsın. Sonra hayatına biri dahil olur, kendine ayırdığın o mekana dahil olmak ister. Kendini dinlemek yerine onu dinlersin, ona kafiyede değil de nakaratta bir yer hazırlarsın. Misafir elbette yolcu olacak ve geriye yine sen kalacaksın. Sıra yere sessizce düşeceğin nefeslere gelecek ve artık bir mısra iki kalbe yetmeyecek. Tasını tarağını toplayıp yolcu olacaksın yavaştan. Kalbin kırık, şarkın kirlenmiş, limanların yağmalanmış olacak; gecenin içine doğru açacaksın kanatlarını. Belki başka birinin mısralarına karışacak belki kendi mısralarını bulacaksın. Nice gemiler yakacak belki de kafiyeleri zindan edeceksin. Kalplerde kaybolacaksın. Renklerin sonsuzluğuna karışmak isterken tablon kararacak belki de. Ne olursa olsu

Bir Garip Aşk Hikayesi

Sokak lambalarının geçen saatlere acımaksınızın sokağı aydınlatması kendi içinde ne güzel hikaye oysa . Sokak hırçın hareketli bir kadın içinde binlerce hissi yaşayabilen biraz dengesiz gönlüne herkesi sığdırabilecek güzel bir kadın. Sokak lambası ise çirkin ve sadece akşamları yüzünü gösteren, gün ışığında kendini beğenmeyen bir delikanlı. Kimseye eyvallahı yok başını öne eğmeyen sevgisine sadık. Gönlünü sokağa kaptırmış ancak kendini beğenemediğinden açılamıyor. Ve güneş ,merhametli ,herkese eşit davranmaya çalışan ,sevgisini herkesle paylaşan çapkın bir delikanlı. Gözleri üstüne çeken , ona ihtiyaçları olduğunu gösteren, kendini özletmeyi bilen zıpır bi delikanlı. Sokak güneşe hayran , o varken neşeli hareketli kıpır kıpır ama güneşin gözünde sokak pek değersiz sıradan .. Sokak lambası ise sokağa tutulmuş her akşam güneşe olan özlemini unutturmak için güneş taklidi yapıyor , sokaksa güneşe olan hasretinden kaale almıyor lambayı.. Güneşse geceye hayran sürekli kovalıyor onu , o

Hoşçakal

Yollara vurdum yine kendimi bu sefer ki bir hayli uzun . Oturarak geçirilicek 18 saat beni bekliyor. Yanımda bavulum yerine kulaklığım ve her melodisinde hayal defterimi karıştıran şarkılarım. Çaprazımda oturan kadın ise horlayarak tempo tutma peşinde lakin kulağı yok ritim kaçırıyor. Bende uyuyamayanlardanım gerekte yok aslında şu baş ağrısı olmasa. Yanıma aldıklarım arasında dergim ve kitabım da var lakin yanımda oturan kaptan adayı uyuduğu için okuma lambasını da açamıyorum. Peki yolculuk ne için mi ? Bunca zamandır yanında olduğum halde değerini kıymetini bilemediğim bir avuç insan için .. Karşılıksız sevgiyi öğreten ve gösteren eşsiz insanlar için ; Ailem.. O şehirde beni bekleyen süprizlerde var tabiki . Anıları bir biblo gibi üzerine bıraktığımız köşeler var mesela . Tanıştığımız yer var vedalaştığımız yer. Zaten bu anılar bi onda kalmamış yoksa ben aynı ben şehir aynı şehir.. Şehrime ulaştığımda evime ulaşmak huzur veriyor. Ailem, olanları dinlerken atmosfer o kadar sıcak ki

Taş Plak

Plaklar gibi dönüyorum , kendimi tekrar etmek küçükken başladığım ve sonu gelmeyen para koleksiyonum gibi. Her defasında başa dönmek sıkıcı gelsede bir yerden sonra saniyenin binde birinde bir plak takılması rahatsız eder. Yazdığım konuların yelpazesi düştükçe yazmaya olan inancım azalıyor. Aynı ilaç ne kadar süre kullanılabilir ki ? Kendi sorunlarımı yazmaktan evrensel konulara zaman ayıramıyorum. İnsanlar neden benim dertlerimi kaleme alış şeklimi okumak istesin ki dimi. Elbette bir şeyler yazıyorsam okunması için yazıyorum . Sadece bana iyi gelen yazılarsa taslaklarımda yerlerini muhafaza ediyorlar. Sana gelmem gerekirse sorunumuz mutsuz olmak güvenememek sevgimizin karşılığını alamamak toplum olarak güvende hissedememek ortak paydalarımızdan en küçüklerinden , bu payda yalnızlıkla genişletildiğinde ise toplumda mutlak hakim kitleye yaklaşık ulaşmış oluyoruz. Gerçek , doğru , hakikat.. Peki bunlar nedir ? Senin için ne ifade ediyor ayrıntılı düşünmen için elbette zamanın var .

Ruhum Sarhoş

Resim
İnstagramı açtığımda gördüğüm tablo mutluluğa sevk ediyor insanı ve tabi ki kıskançlık izliyor onu.Çünkü herkes çok mutlu.Kimisi sevgilisiyle kimisi arkadaşları kimisi annesiyle ama hepsi mutlu umut dolu.Bense müzikler bir kaç TV programı ve içkimle geçirdim şu saatleri.Aklımı meşgul edense tek bir isim var .Telaffuz etmek yine aynı acıları yaşatacak diye korkuttuğundan ismini söylemeye gücüm yetmiyor.Belki de en çok savunmasız olduğum an şuanlar. Alkolün etkisi var mı bunda bilmiyorum.Sarhoş eden alkol değilde şarkılar.Ruhum sarhoş ,bedenim ona ayak uyduruyor. Lakin yalnızlığımın bana gördürdüğü bir halüsinasyon var ki aramızda geçen son konuşma tüm bu düşlere bir pençe sallıyor.Kendime getiren kalbime atılan bir Osmanlı tokadı oluyor.Sanırım buna daha çok ihtiyacım var. Seviyorum kelimesinin kifayetsiz kaldığı birinin ,sensiz mutlu olmasını istemek büyük bir erdem ve ben o erdeme sahip değilim henüz.Bu yüzden adı her aklıma geldiğinde bu küfürlerim, zamanla hissizleşmem gerekirke

Yalnızlık Paylaşılmaz

Resim
Bugün yılbaşı insanların var yok muhakemesi yapmadan hediye almalarından birbirlerini sevdiğini hatırladıklarını gösterme arzusunun tavan yaptığı bugün.Peki bu yıl nasıl geçti senin için? Tahayyül ettiğin zaman cevabın için elbette bir çok kelimeyi peşi sıra yazabilirsin .Kiminin derdi deniz ,efkarı derya olmuş kimisi sırf nefes alıp vermekte oluşuna sevinmekte. Peki ben mi? Ben yalnız geçirdim bir şişe köpek öldüren olmayan ama kaliteli denmeyecek bir şarap ,çerez ve yalnızlığım. Dört duvar bir odalı kalbimde kimse olmadan kimseyi düşünmeden nefesimi kendim için tükettiğim bir yılbaşı geçiriyorum. Soruya dönmem gerekirse bu yıl çetin geçti. Bunca zamandır kuşatma altındaymışım ve mahsüllerimi mahzende saklamışım da haberim yokmuş.Rezervlerin bitmeye başladığı bu yıl yine bir umut ile yeni yıla tutunuyorum.Şarkıdan sıkıldığın an başkasına atlamak gibi bir şey bu ama ne çaldığını bilmeden tamamen tesadüfi bir şarkıya atlamak. Elbette öncekinden çok sevme ihtimalin olsa da biz insanız