Yağmur Hafiften Yağar



Bizi bekleyen güneşin doğumu, önemli bir günün penceresini aralıyordu. O günlerde son derece önemli bulduğum ama şimdilerde düşündükçe anımsayamadığım bir öneme sahipti. O zamandan süregelen gün doğumlar, durumun ne kadar değiştiğinin habercisiydi aslında. 

Evet önemli bir gündü bir tanışma yıl dönümü olamayacak kadar çok süre geçmemişti, doğum günü olabilirdi Ağustos sonuydu doğum tarihi, güneşin kavurduğunu hatırlar gibiyim. Evet evet sanırım Ağustostu. Buluşacaktık ve ben erkenden hazırlanıp evden çıkacaktım. Tüm planı, evvelsi gece kafa yastığa konmadan kurmuş, gördüğümdeki cümlelerimi ise doğaçlama yapmak üzere kalbime bırakmıştım. 

Mavi renk yakaları siyah şeritli lacoste giymiş ve önemli zamanlarda iki fıs sıktığım şişenin yarısına gelmiş jean paul gaultier parfümünden ikisi bileklerime ikisi boynuma olmak üzere dört kez püskürtmüştüm tenime. Ayakkabılarımı giyip çıktım evden. İçeride hiç bir duygu zerresi bırakmadığıma emin olmuş kapıyı üç kez kitleyip uzaklaşmıştım apartmandan. Evlerimizin konumları itibariyle buluşma yerine  beraber geçebileceğimiz ihtimalini ortadan kaldırmak için işim olduğunu ve saat 2 de orada olacağımı ileten mesajı yazdım. Hızlıca caddeye atıldım.Yaşadığım şehirde taksi dolmuşlar ulaşımın en önemli parçası olduğu için bir parçası olmak için ufak bir el hareketiyle durdurdum aracı. Şehir merkezinde inip kalabalığa karıştım, avm yolunda ilerledim onlarca insanın adımlarıyla senkronize şekilde. İnsanlara gülen gözlerle bakıp, yol üzerinde dershane zamanında uğrak yerlerim olan dönercilere, esnafa selam vererek tıpış tıpış sıraladım adımlarımı. Aklımda tek düşünce vardı “Ümit Yaşar Oğuzcan”. Güvenlik kontrolünden telefonumu bırakıp geçtim, saçma bir başarıydı, ne büyük silahtı telefon! Yürüyen merdivenlere ulaştım alt kata indirdi beni ve bir daha alt kata. D&R, şüphesiz istediğim şeyin orada olacağını düşündürüyordu. Raflar arasında pek dolanmadan şiir bölümüne geçtim, oyunlardaki tek atmak deyiminin hakkını verircesine aldım kitabı hemen kasaya yöneldim “Merhaba, Hediye paketi yapar mısınız?” Dememle eş zamanlı “D&R kartınız var mı?” Sorusu geldi hemen. Kitabı karalamak istemiyordum bir kart istedim ve notumu iliştirdim hediye paketinin içerisine. Oysa hediye edilen kitabın ilk sayfasına not yazmanın karalamak değil iz bırakmak, hediye edeni ölümsüzleştirmek olduğunu çok sonra öğrenecektim. Ne yazdığımı anımsamıyorum halbuki yazarken ne önemli gelmişti bana ..

Bir süre avm de zaman geçirme tavafını gerçekleştirdim. Bilirsin avmlerde zaman geçirme yürüyüşü son derece popülerdir öyle ki satış elemanları kimin yürüyüşte, kimin alıcı olduklarını bu sebeple iyi etüt ederler ve avlarına emin olmadan yaklaşmazlar. Nitekim ekonomi gözle seçerek değil satın alınarak işliyor.

Zaman gelmiş bekleme noktasına geçmiştim. Boynunu ve kısmen omuzunu boşta bırakan, omuzları lastikli beyaz bluz giymişti, Gerdanını dolduran mavi bir fular takmıştı ki çiftlerin dışarıya çıkarken uyumlu kıyafetler seçmesinin dokunuşu gibiydi. Bir kadın için uyum kıyafetle başlar. Sarılıp kokladıktan sonra oturacağımız yere doğru ilerledik. Koku, diğer tüm duyu özelliklerinden ayrılır. Öyle gariptir ki kokuları cümlelere dökmekte çok zorlanırız, tarifi çok zor olsa da duyduğumuz bir kokunun insanı doğrudan anılara götürmesi inanılmaz bir olaydır. Kanaatimce birini hissetmenin en güzel yanlarından biridir koklamak. Sarılma ve koklama kombinini bundan dolayı altın vuruştur. 



İki orta..” Siparişler verildi,  onca zamanın özlemi giderilmeliydi elbette ama önce gözler süzdü en ince detaylara kadar. Bir süre konuşulmadı sadece göz göze bakıldı garsonun servisi ile dağıldı sessizlik. Garsonun bozduğu sessizlik güzel bir muhabbete dönüştü. Şakalar, konular, espriler, zekice kurulan cümleler bu zamana kadarki tüm ilişkilerimden farklıydı bunu tüm duyularımda hissediyordum. Bir boşluk oldu ve “Ne aldın bakalım? ”dedi. “Hediyeler açılmadan söyleniyor muydu” dedim gülerek. Poşeti uzattım, 5 yaşındaki çocuğun merakıyla açmaya çalıştı poşeti, bir kaç başarısız açma denemesinin ardından  gördüğü kitaba bakarken gözleri büyümüştü adeta, kafasını kaldırdı, gülümseyerek "bende bu kitap var" dedi. Şaşırdım, ne diyeceğimi düşünmek için kahveden bir yudum alıp. “Sendekini bana ver o zaman bu sende kalsın” dedim. Üzerindeki notu gördü ben konuşurken, okudu bir şey demedi elimi tuttu Shrekteki Çizmeli Kedinin ormandaki sahnede bir bakışı vardır bilirsiniz belki o bakışın aynısını gördüm. Teşekkür ederim derken sesi titriyordu. Konu değişti, biraz daha muhabbet ve "Kalkalım mı biraz yürüyelim?" dedim "Olur" dedi ve ayaklandık çıktık mekandan. Şehirden aşağı doğru yürümeye başladık, caddeye ve dükkanlara eşlik ederek.

Yürürken konuşmak, bir yerlerde oturmaktan hep daha samimi gelmiştir bana.Göz teması kuramamak ne kadar kötüyse suratıma bakmak için kafasını çevirdiğini görmek. Bir nevi mecbur olduğu için değil istediği için göz teması kurmak. Onu öyle yakalamakta bir o kadar hoşuma gidiyordu. 

Sohbete eşlik etti adımlar ve vardığımız yer büyük çam selvi ve bir çok ağacın bulunduğu oldukça büyük bir parktı. Ormanda yürümek gibi bir ziyafet. Yapay gölün etrafında turladık, sarıldık, fotoğraf çekildik. Dinlenmek için bir yere oturduk. Ufak bir antik tiyatro. Bir kaç basamaktan oluşuyordu. Bir falcı kadın yanımıza uğraması, ardından gül satmak isteyen bir velet. Hepsini tatlı diliyle uzaklaştırdı ortamımızdan, bana bıraksa sert dille kovacaktım biliyordu. Çünkü "istemiyoruz, teşekkürler" den anlamayan insanlardı bu parktaki satıcılar. Kitabı çıkardı bana uzattı ve okumamamı istedi. İtiraz etsem de 2. Mektup olduğunu hatırlıyorum.O ısrar etti, ben okudum, o dinledi, izledim. Göğsüme uzandı, sesimi mi kalbimi mi dinledi bilmiyorum ama bana ait bir şeylere ses verdiği kesindi, güzeldi. Bitince dans etmekten konu açtı, çok istekliydi. O antik tiyatronun ortasında baş rol olup dans etmemizi ama teklifini geri çevirdim, ısrar edince de bir düğüne gideceğimizi orada dans edeceğimizi söz vererek kurtuldum o baskıdan. Oysa dans etmek için bilmeme gerek yokmuş sarılıp sallanmak tüm dansların en güzeliymiş çok sonra öğrendim.

Her şey ne oldu da tersine döndü, şimdi bile hatırlamakta zorlandığım anılara dönüştü bilmiyorum. Hafızası güçlü bir adamdım ben unutmak için çabada sarf etmemiştim. Kaleme aldım çünkü içimde değil kağıtta büyüsün istiyorum. Bir haftadır peyderpey rüyalarıma neden girdiğine anlam vermeye çalışıyorum. Adım atmak için bir işaret, olduğu gibi bırakmak içinse cesaret gerekiyor. Ben işareti seçiyorum umarım bir işaret gelir, tabi ki benim büyütmeye tenezzül edemeyeceğim açık bir işaret. 

Tekrar ufak bir yürüyüşe mi çıksak? Daha mesafeli oluruz..






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Işıkları En Son Çıkan Kapatsın

İceberg

23